Image
Image


Bir Mezopotamya Hikayesi


Gül çiçeğinin yeniden dirilişi! Anadolu'nun bereketli topraklarındaki en eski çiçeklerden biridir gül. Güzel kokar, binbir derde şifa olur, kolay kolay küsmez, sabır ve aşk çiçeğidir gül.

Mardin'in tarihinde yerini almış, destanlarına konu olmuş, hikayelerine ilham vermiş, şarkılarına girmiştir gül. Ancak zamanla ihmal edilmiş, unutulmuş ve küsmüş Mardin'e. Mardinli bir ailenin çocuğu olan sanatçı Berdan Mardini, yüzyıllar sonra gülü yeniden bu bereketli topraklarla buluşturdu.

Berdan Mardini, kendi köyü olan Mardin Yaylabaşı Köyü’nde 700 dekarlık arazide gül ve lavanta ekti ve aynı yere 10.000m2 alana fabrika kurdu. Yaylabaşı’nda, gül ve lavanta bahçelerin çok yakın lokasyonda yer alan Mardini Kozmetik fabrikasında işlenen gül ve lavanta çiçeklerinden hammadde olarak gül yağı, lavanta yağı, gül suyu ve lavanta suyu elde ediliyor. Burada üretilen saf ve doğal hammadde Berdan Mardini markalı parfüm, kozmetik ve mum ürünlerinde kullanılıyor.


Dünya parfümeri ve kozmetik sektörüne Mardin topraklarının ve ikliminin kendine has güzellik ve özelliklerini taşıyoruz. Gül ve lavanta bahçeleri ile fabrikada istihdam sağlayan Berdan Mardini, kendi adını verdiği markasıyla çıkardığı çeşitli kozmetik ürünleri ve mumlar ile şimdi yurt içi ve yurt dışı piyasalarda.

Gulfiroş Efsanesi


Gül Satıcısı Gulfiroş Efsanesi, Mardin ilimizde geçen bir aşk efsanesidir. Miran adlı beyin dillere destan güzelliğe sahip bir kızı vardır. Peri kızı kadar güzel olan bu kızın adı Rihan’dır. Rihan sabahtan akşama kadar babasının gül bahçelerinde koşun oynar, eğitiminden fırsat buldukça soluğu gül bahçesinde alır.


Gel zaman git zaman Rihan evlenme çağına gelir. Civardan çok sayıda bey, güçlü kuvvetli savaşçı Rihan’a talip olur. Ancak genç kızın gönlü hiçbirine varmaz. Bir gün konağa Han adlı bir gencin yolu düşer. Genç bir derviş olan Han, Beyin gül bahçesinde adeta büyülenir. Güllerin başında durur, onlara şiirler okumaya başlar. Kırmızı güllere, siyah güllere, mavi güllere, sarı güllere şiirler okur.


Bütün bunları uzaktan izleyen Rihan, Han’a vurulur, aşık olur. Han ise bundan habersizdir. Beyin adamları Han’ı farkeder. Bağdan çıkarırlar. Tam o esnada Han, Rihan’ı görür ve görür görmez o da aşık olur.


Bütün Anadolu’yu gezen Han, o günden sonra Mardin’den ayrılamaz. Her sabah ezanla birlikte soluğu gül bahçesinde alır, bülbüllerle konuşur, güllere dil döker. Öyle güzel şiirler okur ki, Han’ın ünü kısa sürede Mardin’e yayılır.


Bir süre sonra Han ile birlikte birçok genç beyin bağına sabah ezanıyla gelir ve Han’ın güllere okuduğu şiirleri dinler, gülleri koklar. Rihan da babasından fırsat buldukta gelir ve Han’ı dinler.

Image
Bütün bu olanlar bir süre sonra Beyin kulağına gider. Bey çıldırır, kızının halka karışması, onlarla birlikte bağa gidip bir dervişin saçma sözlerini dinlemesi onu çok sinirlendirir. Adamlarını yollar ve Han’ı tutuklatır. Han günlerce zindanda kalır. Her sabah ezanla birlikte zindanın penceresine konan bülbüle anlatır durur aşkını. Rihan ile bağdan kopardığı, en güzel kokan gülleri, Han’ın kaldığı zindanın penceresinden atar.

Han’ın tutuklanması üzerine, bütün ahali beye küser, bir süre sonra dillere destan güller de solmaya başlar. Artık viran olmuştur her yer, bülbül uğramaz, koku gelmez, ses gelmez olur. Rihan da güllerle birlikte solar, hastalanır, yatağa düşer. Bey yanlışını anlar. Han ile pazarlık yapmak ister. Ona gider, hastalıklı kalbimi dinledim, ama ben kızımı çok seviyorum. Ne olur onu iyileştir, gülleri geri ver ona, der. Han, sevdiğine kavuşamayacağını anlar, sevdiğinin öldüğü sabah, demir parmaklıkları yırtarak zindandan kaçar. Bağdaki son gülü koparır ve ortadan kaybolur gider.

Derler ki, hala Mardin sokaklarında abası sırtında bir derviş, sokak sokak gezip, gül satmaktadır. Gülü satarken Gulfiroş - Gül Satıcısı şiirini okumaktadır.